BASIN TOPLANTISI - ETKİNLİK - KONFERANS
Basın Daveti Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği 06 Şubat 2020, 09:30

Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD), 2019 yılında Emeklilik ve Yatırım Fonları performanslarını ve fonlara artan ilgiyi açıklıyor. 06 Şubat 2020...

Tüm Etkinlikleri Göster
BANKA HİSSELERİ
Hisse Fiyat Değişim(%) Piyasa Değeri

E-posta listemize kayıt olun, en son haberler adresinize gelsin.

Ana SayfaGündemNeden dünyada henüz etkili bir Kovid-19 ilacı yok?----

Neden dünyada henüz etkili bir Kovid-19 ilacı yok?

Neden dünyada henüz etkili bir Kovid-19 ilacı yok?
21 Haziran 2021 - 12:58 www.finansgundem.com

Dünyayı kasıp kavuran Kovid-19 pandemisiyle ilgili akıllarda çok önemli bir soru var: Çeşit çeşit formüllere sahip birçok aşı alternatifi çıkmış olmasına rağmen neden hala bir Kovid-19 ilacı yok? İşte Kovid ilacı çalışmalarında son durum...

Dünyanın dört bir yanında ve Türkiye'de korona virüse karşı aşılama çalışmaları devam ediyor. Bilim insanları pandemiyi sonlandırmak için dünya nüfusunun en azından yüzde 70'inin aşılama ya da hastalık yoluyla bağışıklık kazanması gerektiğini sık sık vurguluyor.

Ancak pandeminin bitmesi Kovid-19'un dünya üzerinden silineceği anlamına gelmiyor. Hatta uzmanlar virüsün en az 2-3 sene daha bizimle olacağı yorumlarını yapıyor. Bu da ölümler ve ağır hastalıklar azalsa da vaka sayılarının sıfıra inmesi için daha zamana ihtiyacımız olduğu anlamına geliyor. Bir başka deyişle, çok büyük ihtimalle önümüzdeki yıllarda da Kovid-19 virüsüyle enfekte olmuş, tedaviye ihtiyaç duyan insanlar olacak.

Bu olasılık bir noktanın altını çizmek açısından oldukça önemli: Kovid-19 tedavisi için özel olarak geliştirilmiş, bu hastaların derdine deva olacak bir ilaç halen elimizde yok. Bu durum ilaç araştırmacılarının halen son hızla çalışmaya devam etmelerini gerektiriyor.

Hürriyet'ten Sevin Turan ve Sedef Batı'nın haberine göre; ABD yönetiminden bu konuda tüm dünyayı ilgilendiren bir karar geldi. Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı'ndan perşembe günü yapılan açıklamada Covid-19'u (ve gelecekte benzer pandemilere yol açabilecek başka viral enfeksiyonları) tedavi edecek hap formundaki ilaçların geliştirilmesine 3,2 milyar dolar kaynak ayrıldığı açıklandı. "Pandemiler için Antiviral Programı" olarak adlandırılan girişimle, umut veren birkaç ilaç adayının klinik denemelerinin hızlanması ve önümüzdeki yıllarda milyonlarca insanın hayatının kurtarılması amaçlanıyor.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson da Mayıs ayının başlarında yaptığı açıklamada, "Bu ülkedeki bilim insanlarının çoğunluğu halen bu yıl bir noktada yeni bir Covid dalgası olacağına inanıyor" demiş ve yeni antiviral ilaçların geliştirilmesi için bir "antivirüs görev gücü"nün kurulduğunu açıklamıştı. Johnson özellikle tablet ya da kapsül formunda üretilecek, insanların tedavilerine evde devam etmesini sağlayan bir ilaç istediğinin altını çizmişti.

Özetle eczaneden alınarak kolayca kullanılabilecek bir Covid-19 ilacına duyulan ihtiyaç günümüzde siyasetçilerin de bilim insanlarının da en önemli gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Peki pandeminin üzerinden bir yılı aşkın zaman geçmesine, çeşit çeşit formüllere sahip birçok aşı alternatifi çıkmış olmasına rağmen neden hala bir Kovid-19 ilacı yok?

ÖZEL İLAÇ GELİŞTİRİLEN TEK VİRÜS

Doğrusunu söylemek gerekirse bu durum Kovid-19'a özgü değil. İnsanlık yüzlerce yıldır, virüs kaynaklı salgın hastalıklar karşısında hep ilaçlardan çok aşılara öncelik veriyor. Dahası modern tıp bugüne kadar sadece Hepatit C virüsü için özel ilaç (sofosbuvir) geliştirdi. Bunu dışındaki birçok ciddi viral enfeksiyon, hastalığın hızını kesmeyi amaçlayan antiviral ilaç kokteylleriyle tedavi ediliyor.

Bunun sebebini anlamak için de önce virüsleri anlamak gerek.

Virüsler tek başlarına yaşayamayan canlılar. Varlıklarını bir başka canlının hücrelerinin içinde parazit olarak sürdürüyorlar. Bir konak canlının hücrelerinin içine yerleşmedikleri takdirde beslenmeleri, oksijen almaları, üremeleri söz konusu olamıyor. Üstelik ellerimizi iyice yıkadığımızda ya da daha önceden tanışmış olduğumuz bir türle yeniden karşılaştığımızda virüsleri kolayca alt edebiliyoruz.

Bu noktada akıllara şu soru geliyor: Bu kadar aciz canlılar nasıl oluyor da milyonlarca kişinin ölümüne yol açan pandemilere yol açabiliyor? Bunun sebebi pandemilere yol açanların daha önceden tanımadığımız ve vücudumuzun kendini nasıl savunması gerektiğini bilmediği virüsler olması.

Diğer yandan virüslerin varlığını başka bir canlıya bağımlı olarak sürdürmesi, viral enfeksiyonların geleneksel tedavi yöntemleriyle ortadan kaldırılmasını da zorlaştırıyor. Virüs canlının hücrelerinin içine iyice yerleştiğinde hücreye zarar vermeden virüsü ortadan kaldırmak mümkün olamıyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi Keck Tıp Okulu Profesörlerinden Paula Cannon, "Virüsü öldürebilirim ama bunu yapmak için sizi de öldürmek zorunda kalırım" sözleriyle özetliyor.

Tam da bu noktada devreye aşılar giriyor. Aşıların amacı metabolizmamıza o virüsle nasıl savaşacağını öğretmek. Bir başka deyişle virüsü sağlıklı hücrelere de zarar vermeden ilaçla öldürmek çok zor olduğundan, vücuda virüsle henüz hücrelere yerleşmemişken nasıl savaşacağını öğretip, kendi işini kendi yapmasını sağlıyoruz.

Geçmişteki viral enfeksiyonlardan örneklerle konuşmamız gerekirse, kızamık hastalığında aşılama sayesinde elde edilen kitle bağışıklığı virüsün nüfus genelini etkileyip salgına dönüşmesine engel oluyor. En iyi senaryo ise çiçek hastalığında olduğu gibi, aşıların hastalığı insan popülasyonundan tamamen silip atması. Bunun yolu da virüsün üremesini engelleyip vücudun kendi başının çaresine bakmasından geçiyor. Üstelik bu durumda vücut gelecekte aynı virüse karşı kendisini nasıl koruyacağını da öğrendiğinden, uzun vadede aşı hastalığı tedavi eden ilacın kendisinden daha etkili oluyor.

Dr. Mehmet Altay Ünal da aşı ve ilacı birbirini tamamlayıcı unsurlar olarak düşünmek gerektiğini belirterek, "Aşı salgının önünde ciddi bir bariyer oluşturur bu nedenle başlangıçta oraya odaklanmak mantıklı bir strateji. Aşıyla birlikte hastane yükünü azaltacak her türlü önlem de değerlidir. Salgında şartlarında ilaç çalışmalarının da ilk amacı, hastanın hastalığı hafif atlatmasını sağlayarak hastaneye başvuracak hasta sayısını azaltmaktır" diyor.

İLAÇ GELİŞTİRMEK ZAMAN ALIYOR

Bir diğer sorun da herhangi bir hastalığa yönelik doğrudan ilaç geliştirmenin çok uzun zaman isteyen bir süreç olması. Çünkü hastalık yapan mikroorganizmanın zayıf noktalarını bulup bir saldırı taktiği geliştirmek gerekiyor. Dahası ilaçların, virüslerin hızla mutasyona uğradığını da hesaba katarak mutantlar karşısında da etkili olacak bir şekilde üretilmesi şart. Bu da araştırma süresinin daha da uzamasına yol açıyor.

York Üniversitesi'nden Pavol Bardy, Fred Anston ve Oliver Bayfield'ın The Conversation için kaleme aldıkları makale de bu meseleye ışık tutuyor. Uzmanlara göre, bir virüse etki edecek karışımların bulunması, bunların virüs üzerinde önce laboratuvar ortamında sonra da insanlar üzerinde etkinliğinin test edilmesi yıllar gerektiren bir süreç.

Ancak Kovid-19 gibi hızla yayılan hastalıklar söz konusu olduğunda araştırmacıların elinde böyle bir zaman konforu olmadığından virüsün hızla durdurulması gerekiyor. Bu da eldeki ilaçların en iyi şekilde kullanılmasını gerektiriyor.

PANDEMİ İLAN EDİLİR EDİLMEZ ÇALIŞMALAR BAŞLADI

Birçok bakteri enfeksiyonuna karşı aynı anda etki edebilen geniş spektrumlu antibiyotiklerin aksine, bir virüsü tedavi eden antiviralin başka bir virüse karşı da etkili olduğu durumlar ne yazık ki çok nadir. Yine de geçtiğimiz yıl ilkbaharda, hastalık pandemi ilan edildikten çok kısa bir süre sonra dünyanın dört bir yanındaki laboratuvarlarda biyoloji uzmanları virüse karşı hangi eski ilaçların en etkili tedaviyi sağlayacağına dair hummalı çalışmalara başladı.

Önemli bir kısmı halen devam eden bu çalışmalar sonucunda, geçmişte başka hastalıkların tedavileri için geliştirilmiş bazı antienflamatuar ve antiviral etkiye sahip bazı ilaçların Covid-19'a karşı da etkili olabileceği sonucuna varıldı ve bu ilaçlar dünyanın dört bir yanında hastanelerde ve evlerinde tedavi gören Covid-19 hastaları üzerinde uygulanmaya başladı.

BİLİM İNSANLARI BUNA YENİDEN KONUMLANDIRMA DİYOR

Altay bu sürece "ilaç yeniden konumlandırma" adı verildiğini belirtiyor ve şöyle devam ediyor: "Normal şartlarda bir kimyasal molekülün ilaç olarak kullanım izni alması oldukça uzun ve pahalı bir süreç. Bu nedenle, salgın durumunda acil olarak tedavi algoritmasına ilaç eklemek için zaten var olan ilaçlar içerisinden tarama yapıldı. Bütün dünya Kovid-19 için bu çalışmaları yaptı ve yapmaya devam ediyor."

Bir kimyasal molekülün insana verilme izni alana kadar çok zor ve katı süreçlerden geçtiğini de hatırlatan Altay, salgın şartlarında bir ilaç çalışmasının nasıl yapılması gerektiğine dair ACS Nano dergisinde yayımladıkları çalışmayı hatırlatıyor ve ekliyor:

"2020 yılının en iyisi seçilen çalışmamızda ilaç geliştirme sürecine her alandan uzmanların dahil edilmesi gerektiğini vurguladık. Her uzman sizin çalışmanızı doğru sonuca ulaştıracak küçük katkılar yapar ve sonuçta doğru filtreler sizi doğruya ulaştırır. Bu tür filtrelerden geçen çalışmaların başarısız olma olasılığı oldukça düşüktür."

24 FARKLI TEDAVİ GÜNDEME GELDİ

New York Times'ın tedavi takip sistemine göre, pandeminin başından bu yana gündeme gelmiş, 24 farklı koronavirüs tedavisi var. Bu tedavilerin bir kısmı hastalara verilen ilaçlarda bulunan etken maddeler, bir kısmı ise solunum cihazına bağlama ya da yüzükoyun yatırma gibi uygulamalar. Söz konusu etken maddelerin önemli bir kısmı ilk gündeme geldiğinde hem dünya medyasında hem de kamuoyunda "Kovid'in çaresi bulundu" sevinciyle karşılandı ancak ilerleyen aşamalarda yeterince etkili olmadıkları ya da faydalarının şüpheli olduğu ortaya çıktı.

New York Times tedavileri altı ana başlık altında topluyor. İlk başlık olan "Sahte Bilim" altında bulunan üç tedavinin (çamaşır suyu içmek ya da enjekte etmek, UV ışınlarına maruz kalmak, gümüşlü ürünler kullanmak) hastalığa iyi geldiğine dair en ufak bir kanıt bile bulunamadı. Dahası bu tedavilerin deneyenlerin sağlığına zarar verebileceği, bu nedenle uzak durulması gerektiği konusunda da defalarca uyarı yapıldı.

"Umut Vadetmiyor" kategorisindeki tedavilerle (oleandrin, lopinavir ve ritonavir kombinasyonu, klorokin ve hidroksiklorokin, azitromisin) ilgili elde edilen kanıtlar, bu ilaçların Covid-19'a karşı etkili olmadığını gösterdi.

"Geçici ya da Karışık Kanıtlar" kategorisindeki adı geçen ilaçların (favipiravir, molnupiravir, ivermektin, interferonlar, sitokin inhibitörleri, kolşisin, antikoagülanlar) ve tedavilerin (rekombinant ACE-2, kovalesan plazma, monoklonal antikorlar, kök hücreler, vitamin ve mineral takviyeleri) bir kısmı hayvanlarda ya da hücre düzeyinde umutlandıran sonuçlar yarattı ancak bu sonuçlar henüz insanlarda teyit edilmedi. Yine aynı grupta olan tedavilerin bir kısmıyla ilgili olarak da çeşitli deneylerde çelişkili sonuçlar elde edildi. Bu tedavilerin faydalı olup olmadığı daha kapsamlı çalışmalarla doğrulanmaya muhtaç.

Üç tedavi (deksametazon ilaçlar ile hastaları yüzükoyun yatırma ve solunum cihazına bağlama) "Yaygın Kullanım" kategorisinde yer alıyor.

FDA ONAYLI TEK BİR İLAÇ VAR

"Umut Vadediyor" kategorisindeki bir ilaç ise etkili olabileceğine dair olumlu kanıtlar sergilemekle birlikte tartışmalar sürüyor. Bu aynı zamanda ABD Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA) Kovid-19 tedavisi olarak onayladığı tek ilaç remdesivir.

Remdesivir, Gilead Sciences ilaç şirketi tarafından Veklury markasıyla üretilen ilacın etken maddesi. Virüslerin genlerinin içine giren remdesivir maddesi, koronavirüslerin çoğalmasına engel oluyor.

Geçmişte Ebola ve Hepatit C gibi hastalıkların tedavisi için antiviral olarak test edilen remdesivir, çok heyecan verici sonuçlar getirmemişti. Ancak Kovid-19 pandemisi başladıktan sonra ilacı SARS-CoV-2 virüsü üzerinde deneyen araştırmacılar, remdesivirin koronavirüsün hücrelerde çoğalmasını durdurabileceği sonucuna vardı. Bunun ardından başlatılan geniş kapsamlı bir klinik denemeyle de ilacın hastanede tedavi gören Kovid-19 hastalarının iyileşme süresini 15 günden 11 güne indirdiği ortaya çıktı.

Bu sonuçlar üzerine FDA, Mayıs ayında remdesivirin oksijen desteğine ihtiyacı olan kritik hastalar için acil kullanımına onay verdi. Ağustos ayında yayımlanan bir başka araştırma sonucu da daha hafif seviyedeki hastaların tedavilerinde damar yoluyla 5 günlük remdesivir uygulanmasının hastanın iyileşmesine katkıda bulunduğunu gösterdi. Bunun üzerine FDA onay kapsamını genişletip ilacı tüm Kovid-19 hastaları için kullanılabilir hale getirdi. Bazı uzmanlar elde yeterli kanıt olmadığını belirterek, FDA'in bu kararını eleştirdi.

ABD eski Başkanı Donald Trump da Ekim ayında Kovid-19 olduğunda 5 günlük bir remdesivir tedavisi gördü. Ardından FDA 22 Ekim tarihinde 12 yaş ve üstü tüm hastalar için ilacı kullanıma açtı.

ŞÜPHELER DEVAM EDİYOR

Ancak birçok uzman halen remdesivirle ilgili şüphelerini dile getiriyor. Örneğin ilacın Kovid-19 kaynaklı ölümleri önlediğine dair istatistik bulunmuyor. Dahası 19 Kasım'da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ilacın kullanımına karşı görüş bildirdi. Küresel rasgele deneme sonuçlarını da Şubat'ta paylaşan DSÖ, ilacın hastanede tedavi gören kişilerde sınırlı etki yarattığını ya da hiç fayda sağlamadığını bildirdi. Ancak ilacın ABD'deki kullanımı yavaşlamadığı gibi Ocak ayında bir sunum yapan Gilead CEO'suna göre, ABD'deki her iki hastadan biri remdesivirle tedavi gördü.

12 Nisan'da Gilead, ilacın hastanede tedavi görmeyen yüksek seviye hastalardaki Faz3 denemelerini sonlandıracağını duyurdu. Şirket karara gerekçe olarak çok günlük tedavinin geliştirilmesine gerek olmamasını gösterdi.

Remdesivirin etkili olup olmaması bir yana, şu an onaylanmış haliyle bir hap haline getirilmesi mümkün değil. Bu madde ağızdan mideye oradan da kan dolaşımına uzanan yolculuğa direnemiyor. Doğrudan damar yoluyla alınmadığı takdirde etkisi tamamen kayboluyor.

MOLNUPİRAVİR DE BEKLENENİ VEREMEDİ

Dünyada remdisivir kadar tartışılan bir diğer ilaç da molnupiravir oldu. Çalışmalarını küresel ilaç devi Merck ile küçük bir ilaç şirketi olan Ridgeback Biotherapeutics'in yürüttüğü molnupiravir, aslında grip ilacı olarak üretilmişti.

Remdesivirin aksine ağız yoluyla hap şeklinde alınabilen molnupiravir, bu nedenle hastaneye yatış gerektirmiyor, erken evredeki hastaların ev tedavilerine de dahil edilebileceğinden önemli görülüyordu. İnsanların akciğer hücrelerinde ve hayvanlarda yapılan ilk testlerde umut verici sonuçlar sağlayan molnupiravir için Ekim ayında şirketler iki Faz2/3 deneme başlattı. Burada amaç ilacın ölüm oranlarını azaltıp iyileşme hızını artırıp artıramayacağını görmekti.

İki şirketten Nisan ayında yapılan açıklamada ise hastanede tedavi gören hastalar üzerindeki denemelerin sonlandırıldığı çünkü eldeki verilerin ilacın faydalı olmadığına işaret ettiği bildirildi. Açıklamada tedavisi evde yapılan hastalardaki denemelerin ise süreceği ifade edildi.

Ardından geçtiğimiz sonbaharda molnupiravir için yeni bir klinik deneme daha başlatıldı. Bu kez ilacın Kovid-19 tanısını yeni almış hastalar üzerindeki etkisi test ediliyor. Özellikle obezler ve diyabetliler gibi risk grubu bireylere odaklanan çalışmanın sonuçları da bu yıl Ekim ayında belli olacak.

TÜRKİYE'DE RİBAVİRİNİN SONUÇLARI BEKLENİYOR

Peki ya Türkiye'deki ilaç çalışmaları? Onların ayrıntılarını da Altay'dan dinliyoruz. TÜBİTAK desteğiyle Ankara Üniversitesi Kök Hücre Enstitüsü'nde gerçekleştirilen ve kendisinin de yürütücülerinden olduğu ribavirin araştırmasına dair Altay, "Ribavirin, uzun yıllardır başka viral hastalıkların tedavisinde başarıyla kullanılan bir ilaç. Biz bu ilacı Kovid-19'a karşı yeniden konumlandırdık ve laboratuvar şartlarında umut verici sonuçlar elde ettik. Şu anda İbn-i Sina hastanesi ve Ankara Şehir Hastanesi'nde klinik çalışmalara başladık. Yakın zamanda Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesinde de klinik çalışmaların başlamasını planlıyoruz" diye konuşuyor.

Bu çalışmaların sonucunda ribavirinin Covid-19’a karşı etkisinin netleşeceğinin altını çizen Altay, "Başarılı olunursa çok kısa sürede kullanıma sunma imkanımız var. Biz çalışmamızda özellikle erişimi kolay ve ucuz ilaçları seçtik. Ribavirin hem ülkemizde sentezlenme hem de üretilebilme özelliğine sahip. Bu nedenle halkın ucuz ilaca ulaşabilmesi için çok iyi bir aday. Pahalı ya da patent haklarından dolayı ülkemizde üretilmesi pahalı ya da mümkün olmayan ilaçları çalışmamıza dahil etmedik” ifadelerini kullanıyor.

Altay dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ilaç araştırmalarının devam ettiğini de belirterek, "Bu noktada TÜBİTAK'ın üstlendiği önder rolü oldukça başarılı oldu. TÜBİTAK ülkedeki bütün kaynakları harekete geçirerek bu alanda çalışan bilim insanlarını tek bir hedefe odakladı. Ülkemiz hem aşı hem de ilaç çalışmalarını yerli olanaklarla sürdürdü. Bunların kısa dönem çıktıları gibi uzun dönem çıktıları da çok hayati önem taşıyor. Bu çıktılar gelecekteki yerli ve milli aşı ve ilaç politikalarının da temelini oluşturacaktır" diyor.

MONOKLONAL ANTİKORLARDAN GÜZEL HABER VAR…

ABD hükümetinin geçen yıl Kovid-19 araştırmalarına ayırdığı 18 milyar doların önemli bir kısmının aktarıldığı monoklonal antikor tedavisi eski Başkan Donald Trump, Kovid-19 geçirdiğinde kullanıldı ve bu sayede oldukça tanınır hale geldi. Birçok ülkede monoklonal antikor çalışmaları halen devam ediyor.

Seronegatif olarak bilinen antikorunu üretemeyen kişilerin (yaşlılar, kanser hastaları gibi) özellikle fayda sağladığı monoklonal antikor tedavisi kapsamında insanlara yapay antikorlar verilerek vücudun virüsle savaşının tetiklenmesi hedefleniyor.

Son olarak sonuçları 16 Haziran tarihinde duyurulan 10.000 kişilik bir Oxford Üniversitesi araştırması bilim dünyasında oldukça ses getirdi. Regeneron ilaç şirketinin ürettiği monoklonal antikor kokteylinin (damar yoluyla verilen 4 gram casirivimab ile 4 gram imdevimab), durumu en ağır Kovid hastalarındaki ölüm riskini yüzde 20 oranında azalttığı açıklandı.

İlaç sayesinde hastaların hastanede geçirdikleri tedavi süresi 4 gün, solunum cihazına bağlanma ihtiyacı ise yüzde 17 azaldı. Kokteylin tüm varyantlara karşı da etkili olduğu bildirildi. Ancak ilaç kendi antikorunu üreten kişilerde olumlu ya da olumsuz herhangi bir etkiye yol açmadı. Kısacası bu da herkes için kullanılabilecek bir tedaviye henüz kavuşamadığımız anlamına geliyor.

Diğer yandan ABD'de Teksas Üniversitesi Houston Sağlık Bilimleri Merkezi'nden Zhiqiang An ile yine Teksas Üniversitesi Galveston Tıp Anabilim Dalı'ndan Pei-Yong Shi, monoklonal antikorları burun spreyi formuna getirerek kullanmanın yollarını arıyor.

ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri'nin desteğiyle yürütülen çalışmada önemli yol kat edildiği de 15 Haziran tarihinde duyuruldu. IGM Biosciences isimli biyoteknoloji şirketinin de katılımıyla teste açılan burun spreyi uygulaması hayata geçerse, bu tedavinin uygulanması çok daha kolaylaşacak.

Korona virüs ilacıyla ilgili kötü haber

 

Korona virüs ilacına acil kullanım onayı!

 

Alzheimer ilacı ilk kez bir hastaya uygulandı

 

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)